20 Ocak 2015 Salı

Viyana'ya kar yağdı , Gezi notlarım

Viyana Habsburg Hanedanlığının egemenliğinde yüzyıllar boyu Avrupa’nın kültürel, entelektüel ve politik merkezi olmasından dolayı  günümüze bu izleri yoğun bir şekilde yansıtmaktadır.

1860 yılındaki Osmanlı imparatorluğunun 2. Viyana kuşatmasının başarısızlığı Avusturyalılar için bir dönüm noktası olmuş. O tarihlerde şehir aslen 1. bölge’de yoğunluk gösterirken bu olaydan sonra kademeli olarak büyüyerek 23. bölge’ye kadar uzanmıştır. Pek çok tarihi yer 1. Viyana etrafında toplandığı için, araç trafiğine kapalı alan olan bu kısmı yaya olarak gezmek gerekiyor.

Resmi dili Almanca, para birimi Euro olan Avusturya’nın başkenti Viyana da ilk olarak şehrin dışında kalan Hundertwasser evlerini ziyaretle tura başladık.(Kegelgasse strasse 36 wien ) Gelir düzeyi düşük aileler için tasarlanmış olan bu evler zamanla ünlenerek kendine yer edinmiş.Hemen karşısında yine ressamın izlerini taşıyan tasarımıyla dikkat çeken pasajın içinden hediyelik eşyalar alabilirsiniz.Şehrin çeşitli yerlerinde Hundertwasser’ın tasarım evlerine rastlayabilirsiniz. ( bk hundertwasser).  


 


 İkinci durağımız Beldevere sarayı nı görmek üzere yola çıktık (Prinz Eugen Strasse 27 Wien ). O dönemin Generallerinin yazlık sarayı olan yapının en önemli özelliği 2. Dünya savaşından sonra Avusturya’nın özgürlüğüne kavuştuğu antlaşmanın bu sarayda imzalanmış olması.   



     Saray'ın bahçesi 



 Artık Viyana’yı yürüyerek keşfe çıkma vaktimiz geldi. Her yer Saray. Müze, tiyatro ve konser salonu bizde ucundan yakaladık. Maria Theresien meydanı ve karşılıklı birbirine bakan binalardan biri olan Sanat Tarihi Müzesi ( Kunsthistorisches Museum ) ve Doğa Tarihi Müze’sinin ( Naturhistorisches Museum) önündeyiz. Birbirlerinin aynısı olan binalardan Doğa Tarihi Müze’sine kişi başı 10 Euro ödeyerek giriyoruz. 



19. yüzyıldan beri var olan Doğa Tarihi Müzesi'nde Vikipedi'ye göre 8700 metrekarelik alanda 30 milyon obje sergileniyor. Değerli madenler, nadir fosiller, dev dinazorlar ve eşsiz tarih öncesi buluntular var.Genel olarak çok akıcı ve birbirleriyle bağlantıları net bir biçimde açıklanmış yaşamının kaynağının günümüze kadar nasıl evrimleşerek geldiğini anlaşılır biçimde görebiliyorsunuz. Benzerini Franfurt Dinosaur Museum’da görmüştüm. 4 saate yakın dolaştığımız müzeden çıkarken memnun ve yorgunduk bir kahve molası verdik meydanda kurulan Noel pazarında. Pek ilgimizi çekmedi çünkü Avrupa’nın her şehrinde hatta neredeyse her kasabasında şuanda bu pazarlardan var. 


 Sanat Tarihi Müzesi ,1. Franz Joseph tarafından 1891 yılında açılmış. Güzel sanatlar alanında Dünya’da önemli bir yere sahip müzede Mısır ve Yakındoğu ,Yunan ve Roman Antik Koleksiyonundan ünlü ressamların tablolarının sergilendiği salonlara kadar, her şey düşünülerek hazırlanmış.Sanata ilgi duyuyorsanız burayı atlamayın.Maalesef biz gezemedik.Yarım günümüzü Doğa Tarihi Müzesine ayırınca hem beden hemde kafa olarak yorgun düştük.Bir başka Viyana turuna kaldı.


 Meydandan aşağıya doğru indiğiniz zaman büyük bir kapıdan geçerek sizi bütün ihtişamı ile Viyana’nın en ünlü sarayı karşılıyor.Viyana Kraliyet sarayı… 


Franz Josef ve eşi Kraliçe Elizabeth’in ( nam-ı diğer Sisi ) yaşadığı ve o dönemden kalma eşyaların sergilendiği muhteşem bir saray Hofburg Sarayı. Marie Antoinette'de burda doğmuş hani şu ekmek yoksa pasta yesinler diyen meşhur bayan .


Sarayın bahçesinde Josef meydanında 2. Josef’in at üzerinde heykeli var.


     Müzeye girebilmek için beklediğimiz kuyruk.


     Hofburg Sarayı müzesi üç ayrı bölümden oluşuyor. Gümüş koleksiyonu (Silver Collection ), İmparatoriçe Elisabeth’in müzesi (Sisi Museum ) ve İmparator Joseph ve İmpartoriçe Elisabeth ‘’Sisi’’nin özel daireleri ( İmperial Apartments ) Her şey o kadar abartılı ki, paha biçilmez değerdeki ihtişamdan, altından gümüşten sıkılıyorsunuz. 



 Sarayın içindeki 6 odalı Sisi müzesini gezerken Kraliçe hakkında detaylı bilgileri hem Almanca hemde İngilizce olarak alabilirsiniz. Prenses Diena’yı Sisi’ye benzetmelerini şimdi daha iyi anlıyorum. Kocasından yeterince ilgi görememiş mutsuz ve yalnız bir kadınmış. 

16 yaşında kuzeni 1.Franz’la evlenerek Almanya’dan Avusturya’ya geliyor. Suikastla öldürülene kadar Kraldan 3 kız ve 1 erkek evlat sahibi oluyor. Tahtın tek veliahttı oğlu Prens Rudolf ve sevgilisi intihar edince Kraliçe Sisi’nin biraz tuhaf olan ruh hali bir daha kendini toparlayamayacak hale geliyor.Bu olayın ardından öldürülene kadar siyah giyiyor. Halk tarafından sevilen bir Kraliçe iken, saray çevresi ve kayınvalidesi tarafından hep dışlanıyor. ( Kayınvalide baskısı taaa nezamandan beri varmış yahu ) Pazarlama açısından Sisi çok ön planda. Şehrin her yerindeki hediyelik eşya dükkanlarında, magnetleri, kupaları, kartpostalları v.s var. Bu arada kocasının gümbürtüye gittiğini söyleyebilirim en azından bizim yaşadığımız çağda. 


Sarayın arka tarafından yürüyerek Graben caddesindeki Vebadan kurtuluşa adanmış veba anıtını da fotoğraflıyoruz. 


Kraliyet pastanesi Demel’de mola veriyoruz. Meşhur Apfelstudel’inin tadına bakmadan olmaz. 




 Viyana piskoposluk ruhani dairesinin ana kilisesi Aziz Stefan ( St.Stephan Katedrali) görkemiyle bizi karşılıyor. İçeride ayin yoksa dolaşabilirsiniz. 


 Şehrin en meşhur yemeğini yemeden gitmek olmaz . Figlmüller’de Schnitzel yemek için önce sıraya giriyorsunuz eğer şanslıysanız 15-20 dk içinde bir masa bulabilirsiniz. Normal tabakta dev boyutta, enfes bir wien schnitsel yiyorsunuz. Yanında patates salatasıyla servis ediliyor.Önce bu çok büyük hepsini bitiremem desenizde öyle olmuyor :).





Viyana Mozart çalar dinlemesini bilenlere.  . Mozart, Beethoven, Strauss, Hydn, Schubert..Birçok ünlü bestecinin yaşadığı yerde ,onların eserlerini dinlemekten daha güzel ne olabilir? Viyana’da yapılacak şeylerin başında klasik müzik konserine gitmek geliyor. Gündüz şehrin tarihi yerlerindeki Mozart’lardan!!! bilet satın alabilirsiniz. ( Pazarlık yapın Örneğin ön sıra 65 Euro, biz 35 Euro verdik ) 


Yoğun kar yağışı yüzünden sık sık mola vererek gezdik şehri. Shnitzeli, pastaları, çikolatası derken kahvesininde meşhur olduğunu öğrendik ve tabi hikayesinide. Viyana 2 kere Türk kuşatmasından geçmiş ama teslim olmamış. Bu başarısızlığın ardından Osmanlı kahve çuvallarını ve diğer bütün ağırlık yapacak eşyaları bırakarak geri dönmüştür. Önce kalan malzemelerden kahveyi deve yemi sanmış Avustralyalılar. Türkleri iyi tanıyan Polonyalı Ajan Jerzy Franciszek Kulczycki bu kahverengi çekirdeklerin kahve olduğunu söylemiş. Avusturya’ya bu kuşatma sırasından bilgi olarak birçok yardımı dokunan bu ajana, kahveler hediye edilmiş. Ajan Jerzy, Schlossergasse’de bir kahvehane açmıştır.Kdschitzky Caddesinde yeniçeri kıyafetleri içinde kahve yapan Polonya’lı ajanın heykelini görebilirsiniz. 




Kahve kısmını ne çok yazmışım çok sevdiğim için helede bir Avrupa şehrinde herhangi bir kafeteryada Türk kahvesi içmek paha biçilmezdi.

    Helden Platz ( Kahramanlık alanı ) ve hemen arkasındaki Rathaus ( Belediye binası).

 
  
      Sadece 3 günde gezilebilecek bir yer değildi bize yetmedi. En kısa zamanda tekrar gelmek üzere 
   Viyana'ya veda ettik.

13 Ocak 2015 Salı

Güzel ve Karakterli Şehir Prag, Gezi Notlarım...


Almanya’ya geldiğimde ‘’ yaşasın dedim Avrupa’nın göbeğinde kalıyorum artık her tatilde başka bir Avrupa şehri bizi bekliyor’’ Eee öyle olmadı. Vakit olmadı, vakit olduğunda nakit olmadı, hepsi olduğunda çocuklar doğdu sonra onlar büyüdü okullu oldu ya da başka bir şeyler…derken bu tatilde ya gidecektim yada bir 10 sene daha bekleyecektim. İlk tercihimi kullandım çoluk çocuk döküldük yollara.

Almanya’dan Çek Cumhuriyetine arabamızla yola çıktığımız için önce bir günümüzü geçireceğimiz Karlovy Vary’e uğradık. Çek’ler Avrupa birliğine dahil olmasına rağmen kendi para birimi olan çek kronu kullanıyorlar. Bence tedbirinizi alın çünkü hesap öderken hafifçe yabancı turist muamelesi görüyorsunuz. 1 Euro 27,80 Kron.

  



Burası kaplıcalarıyla ünlü bir şehir. Dilden dile yayılarak hastaların şifa merkezi haline gelmiş. Her yerde çeşmelerden sular akıyor, insanlar bu sulardan yudumlayarak şehri dolaşıyor. Bizde seramik kulplu bardak satın alarak bu şifalı suyun tadına bakalım dedik.Offf offf o da ne? Su ılık, içerdiği mineraller yüzünden kokuyor. Tadı berbat içemiyoruz elimizi yüzümüze sürdük şifadır şifa : )

      
     Bir kaplıca merkezi



Aralık ayının soğuğu şehrin suyunun sıcaklığı yüzünden havada ince pus, bol ağaçlar ve şehrin tarihi dokusundan dolayı bize sanki caddelerden her an 16.yy daki gibi atlı süvariler çıkacakmış hissi verdi.


Şehrin ortasından geçen Tepla nehrinin iki yakasında birbirlerine bakan binaları inceleyerek dolaşırken 5 yıldızlı bir kaplıca otelinin önünde durup fotoğraf çektirdik. Tabelada ‘’ Mustafa Kemal buradaydı’’ yazıyor. 1918 Haziran ayında gelip 2 ay tedavi için kaldığı otel.Otel’i gezemedik çünkü kapıdaki görevli buranın Müze olmadığını ve şehirde buradan daha enteresan yerlerin olduğunu söyledi. ( biraz kabamıydı acaba? Meğer bu başlangıçmış )


İkinci durağımız Pilsen kasabasıydı. Uzun uzun arpa tarlarının arasından geçerek şehre ulaştık. Çok rüzgar alan bir yer öylel ki ağaçlarının kırılan dalları hep yollarda tehlikeli bir durum oluşturuyor. Tabi tarlalar boş ama biz biramizi içtik. Tadı güzel büyük kulplu bardaklarda soğuk olarak servis ediliyor. ( Sıcak- Soğuk kombinasyonu yaz ayları için daha uygun bence.Hava -3 olunca bira soğuk olsa ne olmasa ne : ) )

Ve nihayet Prag’ tayım. Gezecek görecek çok yer var. Açık hava müzesi gibi ama yaşıyor şehir.
Gitmeden önce biraz araştırdım ,kitaplar okudum Prag 'la ilgili. İşin içinden çıkamıyorum baktım strese giriyorum olmuyor takıldık kafamıza göre. Zaten şehir sizi büyülediği için plan program yapmanıza da izin vermiyor.

Sanatsal açıdan çok doyurucu. Her yerden bir konser, bale gösterisi, jaz klubü yükseliyor. Hatta kızımla beraber Kuğu Gölü balesini izledik ve hayranlık içerisinde 2 saat geçirdik. 

Sokaklar günün her saati değişik müzik gruplarının müzik dinletileri ile dolu. 


Şehir bölgelere numaralarla ayrılmış. Zaten çoğunlukla yürüyerek şehri dolaşmak zorundasınız çünkü tarihi yerler araç trafiğine kapalı. Prag 1 den başlayarak şehri gezmeniz size zaman kazandıracaktır.

Hitler şehri alınca burayı yazlık mekan olarak kullanacakmış. 2.Dünya savaşı sırasında Çekoslovakya’ nın her yerindeki Yahudiler zorlanarak Terezin kasabasına sürülmüş ve orada Yahudi gettosu oluşturulmuş daha sonra Avrupa’nın diğer yerlerinden toplanan Yahudilerde buraya trenlerle getirilerek toplama kampına dönüştürülmüş.Orta Avrupa’nın pek çok yerinde Hitlerin izleri var 

Teker teker her bir mekanı anlatmayacağım sizlere. Çünkü sayfalar dolusu yazsam bile anlatam size hissettiklerimi. Bence Gulaş çorbası için, Trdelnik tatlısı yiyerek sıcak şarap yudumlayın.

   


Bir zamanlar Franz Kafka’nın bu şehirde yaşadığını düşünerek onun izini sürün, kitaplarını okuyun.



Old Town meydanını, Prag kalesini gezin, Dancing House inceleyin ve Kuğulara ekmek atın.Buralardan sizlere birkaç kare fotoğraf 


  

     Prag Cumhurbaşkanı'nın yaşadığı yer. Bahçesinde yerli yabancı turistler geziyor. Kapıdaki askerler              
     Kıpırdamadan 2 saat boyunca bekliyorlar. Vaktiniz varsa nöbet değişimini izleyebilirsiniz.



     Kızım ve ben



     Kusursuz değil Prag. Ama ben severim kusur karakteri sağlamlaştırır ve belki de onu güzel yapan budur.       
     Şahşahalı ama paradan değil buram buram yaşanmışlık tarihinden.