Gezmek istediğiniz yere gidin. Nasıl giderseniz gidin ama gidin. Ertelemeden hayatı, zaman ayırın kendinize.
Haydi başlıyoruz !
Şehrin merkezindeki Grand Place'de bir otel tercih ediyoruz. Merkez oteller biraz daha pahalı ama tarihi yerler genellikle şehrin merkezinden başlayarak dışa doğru yayılmaktadır. Bu yüzden hem zaman hemde ulaşım ücretlerini dikkate alırsanız, helede o ülkenin dilini bilmiyorsanız kesinlikle ilk tercihiniz olmalı.
1- Grand Place Meydanı :
Barok, gotik ve louis mimari tarzında yapılan meydan 1998 senesinde UNESCO dünya tarihi mirası listesine girmiş. Belediye binasıda hemen bu meydandadır. Yapımına 13. yy. yapımına başlandığı tahmin edilen binanın ön yüzünde azizler, soylular ve değişik figürler bulunmaktadır.
Meydanın kurulma amacı yiyecek, içecek satışı yapmakmış. Zamanla daha da genişleyerek günümüze kadar önemini yitirmeden gelmiştir. Meydana açılan ara sokaklardaki restoranlarda Türk ve Yunan yemeklerininde bulunduğu canlı müzik eşliğinde eğlenebileceğiniz alternatifler mevcut. Ama oraya kadar gidipte Belçika yemeklerinden tatmadan dönmeyiniz. Tabi denizden babam çıksa yerim diyenlerdenseniz tam size göre pekçok alternatif mevcut. Bu arada sipariş herzaman benim işim :) Herşey Fransızca yazınca siparişi resimlerinden seçtik
Rue du Midi, Rue Marche aux Herbes ve Rue du Lombord caddelerinde bulunan dükkanlarda ünlü markaların eşyalarını satın alabilirsiniz. Belirtmeden geçemeyeceğim. Brüksel ucuz bir şehir değil.
2- Galeries Royales Saint Hubbert : Galeri Royal
Burayı önemli kılan 19. yy ortalarında 18 ayda tamamlanan ve konusu " Herkes için herşey " olan bir pasaj olması. 200 metrelik cam tavanı, sağlı sollu ünlü markaların bulunduğu pasaj, dönemin ünlülerinin uğrak yeriymiş. ( Víctor Hugo, Alexandre Dumas...)
Çok şık dükkanlardaki sunumların güzelliğinden etkilenerek bir kahve molası veriyoruz. Tabi o kadar çeşit çikolatanın içinde tadına bakmayalımmı yani. Diyetteydim ama yedim. Yürümeye devam...
3- Mannekan Pis : İşeyen çocuk
Hiç bu kadar saçma bir obje görmemiştim.61 cm büyüklüğünde, siyah renkli bir heykel(cik). Hakkında bir sürü efsane olan heykelin hangi amaçla dikildiği bilinmemektedir. Ben bu objenin tamamen ticari olduğunu düşünüyorum. Uğradığımız hayalkırıklığı yüzümüze yansımışmı ne?
Hatta ona birde arkadaş yapmışlar Jeanneke Pis ( işeyen kız çocuğu ).
Birbirlerine yakın mesafede bulunan bu heykel(cik)leri görmek için cadde boyunca yürürken taze taze Waffel satın alıyoruz. Üzerinde değişik meyvelerle süslenmiş Waffellerın tadına mutlaka bakın. Biz biraz abartmış olabiliriz. Çok leziz ve tazeydi. Yürümeye devam.
4- Mort der Arts :
Meydandan yukarı doğru çıkınca hemen karşınıza gelen bu parktan şehri fotoğraflayabilirsiniz.
Parkın solunda Margritte müzesi, Güzel sanatlar müzesi, yukarıda müzik aletleri müzesi var ( hepsi pazartesileri kapalı ).
Sağında da dev bir saat var. Saatin rakamlarındada Belçikalının kahramanlarının heykellerini dikmişler.
5- Royal Palace : Belçika Kraliyet Sarayı
Kraliyet ailesinin resmi sarayı. Kraliyet mensupları bu saraydan taşınmışlar. O yüzden sarayın içini gezebilir bahçesinde rahatlıkla dolaşabilirsiniz.
Sarayın karşındaki Brüksel parkını geziyoruz.
Size bu sarayda yaşamış bir caninin gerçek soykırım hikayesini aktarmadan geçemeyeceğim. Ne zaman bir Avrupa şehrini gezsem mutlaka bir canisinin heykelini görüyorum. Eskiden zalimin zulmü varmış, şimdilerde cahilin zulmü varya neyse.Ve bu seferki canimiz Kral 2 Leopoldo.
Bütün diktörlerde olan ortak bir abartı düşkünlüğü bundada kendini gösteriyor. Tahta geldikten sonra sarayı sade bulup abartılı ziyaretçi odaları ekleterek işe başlamış bu zat-ı alem. Sonrasında Belçika'nın genişletilmesi için sömürülecek ülke arayışına girmiş. Gezmeyi sevdiği için Afrika'daki gezisi sırasında Kongo'yu fark etmiş. Belçika anayasasına göre başka ülkenin kaynaklarını o ülkenin rızası olmadan kullanamayacağını bildiği için meclisi, Kongo'ya medeniyet getireceğini söyleyerek ikna etmiş. Elde edilecek tarım gelirlerinde Belçika'nın gelişmesi için kullanacağını anlatmış. Bundan sonra zulüm başlamış. Kongo halkı çalışmaya zorlanır. Itiraz eden herkes büyük küçük elleri veya ayakları kesilerek çeşitli işkencelerle öldürülür. Bu insanlık dışı uygulamalar, bir müddet sonra gazeteciler vasıtasıyla duyulmaya başlar. Rüşvetle ve baskıyla gazeteleri susturma çabası sonuç vermeyince parlemento Kongo'daki insan hakları ihlali için soruşturma açar. Sonuç; Kral Leopoldo'ya Kongo'ya medeniyet!!! getirdiği için yüksek bir maaş ve madalya verilir. Leopald 1909 yılında öldüğünde, 25 milyon olan Kongo halkı 9 milyon kalmıştır. Sistemli bir şekilde soykırıma uğrayan halk özgürlüğüne ancak 1960 yılında kavuşabilmiştir.
Fotoğraftaki adam kendisi gibi köle olan ve yeterince Kauçuk toplayamadığı için ceza olarak 5 yaşındaki kızının kesilen sol eli ve sağ ayağına bakıyor. Fotoğraf bir rahip tarafından gizlice çekilmiş.
Türkiye'nin sözde soykırımla suçlandığı şu günlerde, Belçika'nın yaptığı sistemli soykırım bile yok sayılmıştır. Yazık çok yazık...
6- Palace of Justice : Adalet sarayı
Kraliyet sarayını soluma alıp yukarı doğru yürüyünce karşımıza ilk olarak Square du Petit Şablon Park'ı çıkıyor. Havuzun etrafını çevreleyen 48 heykel Belçika'nın ulusal kahramanlarıymış. Hepsi erkek!!!
Parkın aşağı sokağında antikacılar var. Meraklısına. Parka arkanızı dönüp yukarı doğru çıkınca karşınıza adalet sarayı çıkıyor.
Sokaktan asansörle yukarı çıkıyorsunuz. Pek sevdik bunu biz. Yürü yürü nereye kadar. Şehri çok güzel görebiliyorsunuz buradan. Kare şeklindeki binanın dışını süsleyen anıtlar; adaleti, hukuku, gücü ve merhameti temsil ediyor.
7- Mischeal ve St. Gudula Kathedrali:
Gotik öğelerin en sade biçimde kullanıldığı klasik bir Avrupa kilisesi. Özelliği ise Belçika'nın milli kilisesi olması ve kraliyet ailesinin düğün ve cenaze merasimlerinin burada düzenlenmesi. İçinde kiliseye ait değerli eşyaların sergilendiği bir müze var. Avrupa şehirlerinde çok fazla kilise mevcut pek değinmek istemiyorum sadece çok önemli olanlarını yazıyorum .
8- Bourse de Brüxelles : Borsa binası
Napolyon'un emriyle 1801 yılında kurulmuş. Gerçekten görkemli ve işlevli bir bina. Müze olmadığı için gezemiyorsunuz içini, dışarıdan fotoğrafladık.
9- Atomium :
Bir demir kristalinin 165 milyar kez büyütülmüş hali. 9 kısımdan oluşuyor. En üstü restoran olarak kullanılıyor ve asansörle çıkılıyor. Diğer 3 kısım değişik organizasyonlarda kullanılıyor. 4 tanesinede sadece asansörle ulaşılabiliyor. Giriş ücretleri katılmak istediğiniz organizasyona göre değişiyor. Mini Europa biletinide buradaki gişelerden alıyorsunuz.
10- Mini Europa :
İstanbul'daki miniatürk benzeri biryer. Kimin kimi taklit ettiğinin bir önemi yok. Atomiumla yanyanalar. Parktan geçip ulaşabilirsiniz. Oraya kadar gidince gezin bence.
Biliyorum 10 dedim ama bu 11. olacak. Otobüs turu : Kişi başı 23 euro ödeyerek gün içerisinde değişik güzergahlarda istediğiniz kadar inip binerek şehir hakkında bilgi alabilirsiniz. Her zaman tercih ettiğim bir yöntem üstü açık otobüslerle şehir turu.